Doktor kansersin dedi. 46 ay arasında ömür sürersin diye de tahmin etti.
Doktor kansersin dedi. 46 ay arasında ömür sürersin diye de tahmin etti. O an da her şey benim için bitmişti. Daha yaşım 28 idi. Babam vefat edince işlerin başına geçmiştim. Yüzlerce işçi kardeşe ekmek vermekteydim. Babamdan kalan işi çok iyi yerlere getirmiştim. Bu yaşta böyle bir konumda olan birkaç kişiden biriydim. Daha geçen ay kızım olunca da çok sevinmiştim.
Çıktım hastaneden, ne yapacağımı bilmeden. Başı önde bankta oturan bir abla gördüm; Türkiye’de üç, Bursa’da bir tane olan arabama tükenmiş halde binerken. Bu kadın hastaneye gelmiş olamaz dedim, çünkü çok pahalı. Pek huyum değildir ama çok zorda kalmış galiba gidip sormalı. Ben pek inanmam böyle insanlara da, onlara yardım yapmaya da. Nedense gittim işte o an da, onun yanına. Abla, annem yaşında. Yorulmuş, oturuyor tek başına. Merhaba dedim, hastanız mı var burada abla diye ekledim. Dedi ki:.....
AYRINTILAR İLK YORUMDA
Geldik evinin önüne. Teşekkür etti inerken, bir de dua: ‘’Allah sağlık versin kardeşim sana’’. Güldüm, ağladım. Ya da ağladım güldüm biliyorum. Az ötede market buldum. Hadi dedim bir şeyler alayım da bırakayım. Ölmeden belki bir işe yararım. Evine götürdüklerimi verirken 15 yaşında bir kız ve 13 yaşında bir erkek çocuk açtı kapıyı. Annenize verin, selam söyleyin dedim. Arabama bindim. Eşim aradı, ona bir şey belli etmedim. Sokak aralarında ilerledim. Ana caddeyi bulmak istemekteyim. Çocuklar dönüp dönüp arabama bakıyor, kimi amca 7 ekmek almış eve gidiyor. Ben bu dünyayı hiç böyle görmemiştim. Farklı baktığımı fark ettim.
Ertesi gün sabah işe gittim. Ne evde ne de işte kimseye belli etmeyecektim. Yapılacak işleri yapıp arabama bindim. Tekrar o ablanın evine gideyim dedim. Önce muhtara uğradım. Akşam sokağın adını ve kapı numarasını almıştım. Biraz araştırdım. Muhtar abi ‘’Ben bile her ay elektrik faturasını cebimden ödüyorum. Ne verirsen o kadına mutlu olurum’’ deyince tamamdır dedim. Zaten hayatın ne anlamı kaldı ki, ölüyorum birkaç aya kadar sonuçta değil mi?
Aşağıdaki Butonlardan Veya Üsteki Resimden Diğer Sayfaya Geçiş Yaparak Haberin Devamını Okuyabilirsiniz.
Evdeymiş abla. Bugün yıkanacak merdiven yokmuş ona. Oturduk, konuştuk. Kahve bile yaptı kızı bana. Hiç böyle tatlı gelmemişti valla. Evin oğlu Ahmet kayboldu bir ara. Saçları ıslak döndü yanımıza. Abdest almış, bugün Cuma namazı varmış. ‘’5 dakika kaldı abi, gelirsen gidelim ya da bana müsaade’’ dedi. İyi de ben bu yaşa kadar ne abdest almıştım ne de secdeye varmıştım. O yırtık montunu giymiş bana bakarken çok utanmıştım.
Tamam dedim, yolda giderken ondan bir şey istedim. ‘’Ahmet, gülme ama bana abdest almayı öğretir misin sana zahmet?’’. Olur abi, tabii ki dedi. Ama güldü çaktırmadan, gördüm yani. Yazık çocuğa. Bana öğretmek için tekrar abdest aldı soğuk havada. Girince camiye, bana bakar kılarsın abi dedi sessizce. Sağolsun babam çok mal-mülk bıraktı. Ama onunda hiç bu işlerde gönlü olmamıştı. O yüzden biz de görmedik, cenazeye kadar hiç camii nedir bilmedik. Cenaze namazını bile ayıp olmasın diye en önde kılmıştım. Vallahi abdest bile almamıştım.
Şimdi 37 yaşındayım. Üç kız babasıyım. Ablaya kirada oturduğu evi almıştık. Bir güzel de tadilat yapmıştık. Şimdi o evde torununa bakıyor. Çünkü kızı evlendi ve benim fabrikada çalışıyor. Ahmet ise yakında okuldan mezun oluyor. Çocukları muayene edecek, muhtaç ailelere yetişecek. Bir de camii yapıyoruz. Bir yıla kalmaz biter, bir Cuma namazına hazırlıyoruz. Ömrü veren de alan da Allah. 6 ay ömrü 8 yıla çıkaran da Allah. Şer görünenleri hayra çevirende Allah. Babamı da, beni de affeder inşaallah…