Hayatımın en zor zamanlarıydı.





Evet dedim. Eşimin dedesinin köyde terkedilmiş evi vardı. Bakımsızlıktan nerdeyse dağ olmuş bağ ve bahçenin içinde, köye uzak bakımsız, terkedilmiş toprak bir ev. Hoş köyde de kimse kalmamış zaten bir kaç yaşlıdan başka. Senede bir iki kere pikniğe giderdik o kadar.



Evi bahçeyi temizledik. Dedenin sepetli motoru biraz tamirden sonra çalıştı. Bahçeyi temizleyip milletin yol kenarlarına çuvalla attığı soğanları, çillenmiş patatesleri ucuza alıp bahçeye diktik. İlk zamanlar evde elektrik bile yoktu. Mum yakıyor ocak yakıp bir şeyler pişiriyorduk. Eşim eski asker olduğu, aylarca dağlarda kaldığı için yiyecek bir şeyler buluyordu. Avlanıyor, balık tutuyor, mantar topluyor. Elektrik, su, kira derdi yok. Köy hayatı şehir gibi değil gidip biraz ot topluyorsun sana yemek oluyor, şehirde her şey para.

Daha önce çiftçilik yapmadığımız için bilmediklerimizi köyün yaşlılarına sorduk. İnternetten araştırdık. Epey tecrübe edindik.
Tavuk alacak paramız olmadığı için civciv alıp büyüttük. İneğe koyuna gücümüz yetmediği için iki oğlak alıp büyüttük. Üşümesinler diye bebek gibi yanımızda yatırdık bahara kadar. İlk kışımız çok zor geçti.



Şimdi çoğaldılar. Tavuklarımız ve keçilerimiz var. Dolayısıyla yumurtamız sütümüz artık bedava. İnek paramız nerdeyse birikti. En önemlisi kimsenin minneti altında yaşamıyoruz. Ailemiz dağılmadı. Ailelerimizle de barıştık. Evi, bahçeyi hayvanları görünce çok şaşırdılar. Bizi çok takdir ettiler.

Her geçen gün yeni bir...

Üsteki Resimden Diğer Sayfaya Geçiş Yaparak Haberin Devamını Okuyabilirsiniz.
Reklamlar