Kaç kez oraya gittik hatırlamıyorum. Sonunda ben orada bir ev kiraladım. Ama evi kiralamak bir sorunu da beraberinde getirmişti: Zeki Bey’in görüldüğünde tanınmaması mümkün değildi. Peki, eve nasıl girecekti? Sonunda çözümü yine kendisi buldu. Siyah kadın çarşafı aldık. Evde ilk defa çarşafı giyip özellikle kırıtarak yürüyerek, ‘Ayol benden daha iyi kadın mı olur,’ deyince gülmekten yerlere yattık.O, çarşafı giyip arabanın arkasına geçiyordu. Kasabaya giriş için tenha saatleri seçiyorduk ve Zeki Bey’i arka koltuğa yatırıp üstünü örtüyorduk. Sonra Kürşat Bey geliyordu. İşin enteresan tarafı, hafta sonunda Kürşat Bey İstanbul’a gelecekse Zeki Bey adeta deliriyordu Her dakika saatine bakıyor, ‘Bak hâlâ gelmedi, acaba başına bir şey mi geldi, acaba hayatında bir kadın var da beni mi kandırıyor,’ diye evde dört dönüyordu. O yıllar benim için de zor geçti. Birçok şeyi idare etmekten çok yoruluyordum. Cumartesi günleri kâbustu. Çünkü söz verdiği halde Kürşat Bey gelmezse onu sahneye çıkarmak bayağı zor oluyordu. Tabii çıkardı. Ama çıkana kadar anamızdan emdiğimiz sütü burnumuzdan getirirdi.Konunun bir de Zeki Müren’in kendi ağzından yorumu var. Zeki Müren’in Gazeteci Mete Akyol ile 1987 yılında yaptığı söyleşiden bazı kesitler var: ‘Peki, sizce kara sevda nedir Zeki Bey? Hani sırılsıklam tabir edilir ya…